1 Aralık 2016 Perşembe

Botoks uygulamaları hakkında merak edilenler

Botoks nedir?
Clostridium Botulinum" adlı bakteri toksininden elde edilen bir ilaçtır.
Botoks uygulamaları yaklaşık 20 yıldır tıbbi olarak kullanılmakta ve enjekte edildiği bölgedeki kasların belirli süre gevşemesini sağlamaktadır. Medikal estetik alanında
mimik kullanımına bağlı gelişen çizgilerin (alın-kaş arası-göz çevresi vb.) giderilmesi için uygulanan botoks enjeksiyonu; şaşılık-migren-diş sıkma-aşırı terleme gibi rahatsızlıkların tedavisinde de yaygın olarak kullanılmaktadır.

Botoks uygulamaları güvenli midir?
Botoks tedavisi; FDA onaylı,soğuk zincir koşulları sağlanarak muhafaza edilen ürünler ile işin uzmanı hekimler tarafından uygulandığında son derece güvenlidir.

Botoks etki süresi ne kadardır?
Botoks etkisi ilk uygulamada yaklaşık 6 ay sürmektedir. Uygulama bölgesindeki kas kitlesinin büyüklüğü, mimik çizgileri ve kırışıklıkların derinliği etki süresini ve kullanılacak dozu etkileyen faktörlerdir. Tekrarlayan uygulamalarda kümülatif etki ile bu süre 8-10 aya kadar uzayabilmektedir.

Botoks uygulaması ağrılı bir işlem midir?
Botoks enjeksiyonu öncesinde uygulanacak bölge topikal anestezi (deri üzerinden uygulanan uyuşturma etkisi olan) kremleriyle uyuşturulmakta,kişi işlem esnasında herhangi bir acı ya da ağrı hissetmemektedir.

Uygulamadan sonra nelere dikkat edilmelidir?
Uygulama sonrası kişi 4 saat kadar öne doğru eğilmemelidir. Botoks yapılan bölgelere masaj yapılmamalı ve sıcak su ile yıkanmamalıdır.

Botoks tedavisinin sonuçları ne zaman görülür?
İşlem gerçekleştirildikten 3 gün sonra etkisi başlar, 7-10 günde işlem sonucu gözlemlenir. Uygulama yapılan kişi bir hafta-10 gün sonra kontrole çağrılarak yetersiz kalan ya da asimetrik bölgeler var ise revizyonu yapılır.

Estetik amaçlı Botoks uygulama sonrası doğal ifade kaybolur mu?
Başvuranlarımız tarafından sıkça yöneltilen sorulardan biri olan “ ifade” değişikliği konusuna gelince ;işlem işin uzmanı ehil ellerde doğru bölgelere doğru dozlarda uygulandığında ifade bozulmaz,mimik kullanımı olmadan direkt bakışta gözle görülür çizgiler (alın-kaş arası-kaz ayakları vb.) yok olur,yüz net ve aydınlık bir görünüm kazanır.

Yan etkileri var mıdır?
Botox enjeksiyonlarının yan etkisi yok denecek kadar az ve geçicidir. İşlem sonrası hafif bir baş ağrısı, cilt üzerinde birkaç günde iyileşen ve makyajla kapatılabilen kızarıklık,morarma (ekimoz) oluşabilir.
Botoks kimlere uygulanmaz?
Hamile olan veya bebek emziren kadınlara, nöromüsküler (kas ) rahatsızlıkları veya kanama problemleri olanlara, tedavi yapılması istenilen bölgede deri hastalıkları olanlara uygulama yapılmaz.

Dr.Pelin Taşkıran /Medikal Estetik Hekimi


10 Kasım 2016 Perşembe

PRP Tedavisi Nedir?

Trombosit (Pıhtılaşma hücresi) yönünden zenginleştirilmiş büyüme faktörleri içeren kan plazması ile tedavi anlamına gelen, kişiden alınan belli miktar (10-20 cc) kanın özel bir tüp ile santrifüjü sonrası bileşenlerine ayrıştırılması ve elde edilen plazmanın kişiye mezoterapi enjeksiyonu (ince uçlu iğneler ile deri altına) yoluyla verilmesi işlemidir.
PRP tedavisinin temelini oluşturan “trombositler” insan vücudundaki hasarlı dokuların onarımını sağlayan, iyileştirme faktörlerini yapısında barındıran kan hücreleridir. Dokularda meydana gelen hasar oluşumunda trombositler o bölgeye hücumederek onarım sürecini başlatır. PRP uygulamalarının amacı; bu hedef dokuya kan dolaşımı ile taşınabilecek trombosit ve büyüme faktörlerini çok daha yoğun uygulayarak, onarımı hızlandırmaktır.

PRP'nin tedavi bölgesine uygulanması ile birlikte ilk haftalardan itibaren farkedilir değişim gözlemlenir. PRP tedavisi medikal estetik ve cilt yenilemede uygulanan lazer-radyofrekans-mezoterapi-dolgu-botoks vb diğer tedavi yöntemleri ile kombine edildiğinde cildin nem tutma kapasitesini arttırmakta,kollajen ve elastin sentezini arttırarak onarım ve yeniden yapılanmayı desteklemektedir.
Yıllar içinde yaşlanma ile meydana gelen kırışıklık,kollajen kaybı,sarkmalar gibi cilt kusurları PRP tedavisi ile onarılabilmektedir. Yüz, boyun, dekolte bölgesi, el üstü,saçlı deri gibi pekçok bölgede tedavi etkinliği olan PRP cildin esneklik ve parlaklığını geri kazandırmasının yanısıra mezoterapi (vitamin enjeksiyonları) ile birlikte kombine edilerek uygulanan protokollerde saç dökülmesi ve saç kayıplarını önlemede mucizler yaratmaktadır.
PRP işleminden önce uygulanacak bölgeye lokal anestezi(krem) uygulanmaktadır ve kişinin kendi trombosit hücrelerinden yararlanılan bu uygulama için kişiden bir miktar kan örneği alınmaktadır. Seans sayısı ve tedavi aralıkları uygulayıcı hekim tarafından hastanın problemine göre belirlenmektedir. Genel bilgi olarak 3-4 hafta arayla 3-4 seans uygulama yeterli görülmekte,sonrasında 6 ay-yılda birkez tekrarı önerilmektedir.

PRP tedavisinde hastanın kendi kanından ayrıştırılan bileşenler uygulandığından bir yan etkisi yoktur. Tedaviden sonra hasta günlük yaşantısına devam edebilir. Cildin hassasiyetine göre uygulama sonrası geçici olarak bir miktar ödem, morluk ve kızarıklık gözlemlenebilir.
Kan sulandırıcı tedavi kullananlarda , kanser öyküsü olanlara, kan hastalığı olanlara, uygulanacak bölgede infeksiyon ve iltihap olanlara uygulama yapılmaz.
 PRP işleminden sonra aynı gün uygulama bölgesi sıcak su ile yıkanmamalı,güneş koruyucu kremler kullanılmalıdır.

Dr.Pelin Taşkıran
Medikal Estetik Hekimi

5 Kasım 2016 Cumartesi

BİR JAPON YEŞİL ÇAYI : MATCHA



Matcha yeşil çayı son zamanların merak edilen besinlerinden birisi. Oysaki binlerce yıllardan beri Orta Asya ülkelerinde meditasyon öncesi bedensel ve zihinsel arınmaya yardımcı olmak amacıyla kullanılmaktadır. Matcha çayını diğer çaylardan ayıran özellik ise üretim sürecinde güneş ışığıyla temasından kaçınılıyor. Böylece kateşin içeriği tüm çaylar içerisinde oldukça fazla miktardadır. Aynı zamanda içeriğindeki antioksidan, klorofil, vitaminler ve mineraller ile sağlığımızı olumlu yönde etkilemektedir. Peki, bu besinin faydalarını öğrenmeye hazır mısın?
  • Matcha çayı içeriğinde bulunan 'kateşin'ler sayesinde kanseri önleyici, yaşlanma belirtilerini azaltıcı etkileriyle vücutta antioksidan özellik göstermektedir.

  • Matcha tüm çaylar içerisinde en çok L-Theanine miktarına sahip olan çaydır. Bu içeriği sayesinde anksiyeteyi azaltmakta ve zihinsel performansı arttırmaktadır.

  • Çalışmalara göre Matcha çayı hem kafein hem de yüksek EGCG ( epigallokateşin-galat ) içeriği ile metabolizmayı hızlandırmakta ! Bu da sağlıklı bir diyet ile tüketildiği zaman kilo vermeye yardımcı olabileceğinin önünü açabilir.

Dolayısıyla, artık Matcha çayının faydalarını biliyoruz! Matcha çayını, beslenme programında çeşitlendirerek kullanmanın 3 yolunu hazırsan, açıklıyorum :)

1- Smoothie'lere ekle :

Malzemeler: ( 1 Porsiyon )
  • 1 su bardağı yarım yağlı süt
  • 1 su bardağı taze doğranmış ıspanak
  • 1 orta boy yeşil elma
  • 3-4 adet taze nane yaprağı
  • 1 çay kaşığı matcha tozu
Hazırlanışı:
Tüm malzemeyi pürüzsüz oluncaya kadar blenderize edin. Afiyet olsun.

2- Bir sıcak Matcha Latte :

Malzemeler: ( 1 Porsiyon )

1 /2 su bardağı kaynatıp biraz beklemiş su
½ su bardağı yarım yağlı süt
1 tatlı kaşığı matcha tozu
1 tatlı kaşığı bal

Hazırlanışı :
French press içine Matcha tozunu ve suyu alıp karıştırdıktan sonra Matcha çayının demlenmesi için yaklaşık 5 dakika bekletin. Matcha çayı demlendikten sonra süt ve balı ekleyin. Afiyet olsun.

3- Yulaf ezmesinin içine katın :

Malzemeler: ( 1 Porsiyon )
1 su bardağı yarım yağlı süt
3 yemek kaşığı yulaf ezmesi
½ küçük boy muz
¼ fincan dondurulmuş yaban mersini
1 çay kaşığı matcha tozu

Hazırlanışı:
Süt ve yulafı orta ateşte hafif pişirin ve soğumaya bırakın. Daha sonra 1 kase tüm malzemeyi karıştırın. Afiyet olsun.

Dikkat !

  • Matcha çayının içerisindeki kateşinlerden maksimum yararlanım için suyun sıcaklığı 60-70 santigrat derecelerde olmalı ve çayla birlikte deminin de tüketimi önemlidir.
  • Kansızlık, mide ve böbrek problemleri olan kişilerin, hamile ve emziklilerin Matcha çayını tüketmemesi ve herhangi bir ilaç kullanan kişilerin de bir uzmana danışmadan tüketmemesi gerekmektedir.

Diyetisyen Selvi Akman

3 Ekim 2016 Pazartesi

CİLDİNİZE SAĞLIK GETİREN 6 BESİN



Herkes sağlıklı ve daha genç cildi olsun ister ancak hormonal değişiklikler, hastalıklarla dolu stresli dönemler ve yaşam tarzı gibi faktörler cilt sağlığını olumsuz etkileyebilir. Daha güçlü ve sağlık bir cilt gerçekleştirmek için beslenmenizi gözden geçirip doğru besinleri tüketmelisiniz. Hücre dokusunu güçlendirecek besinlerin yanında cildin elastikiyeti ve kollajen tabakasını koruyan yöntemlerle ( http://otasaglikguzellik.blogspot.com.tr/2016/08/sonbahara-puruzsuz-bir-ciltle-girmeye_31.html ) cildinizi sağlıklı bir görünüme kavuşturabilirsiniz.
Antioksidan, vitamin ve mineral deposu olan besinleri tüketerek, kuru ve kırışıklarla dolu bir cilde meydan okuyun!

1- SOMON

Omega-3 yağ asidi değeri en kaliteli balıklardan olan somon, ciltteki elastikiyeti artırıyor. Aynı zamanda içerdiği protein sayesinde hücrelerinizi yenileyerek daha pürüzsüz bir cilde sahip olmanızı sağlar. Omega-3 yağ asidi ve bakırdan zengin olan ceviz de cildin elastikiyetini artırarak yaşlanmayı geciktirir.

2- MÜRDÜM ERİĞİ

Yüksek antioksidan içeriği ile kan damarlarının iç çeperlerini güçlü tutup cildinizin daha sağlıklı görünmesini sağlar. Müthiş bir anti-ageing besini olan mürdüm eriği, güneşten gelen ultraviyole ışınlara karşı cildi koruyarak, cildinizin daha genç görünmesine yardım eder. Mürdüm eriği gibi çilek, kırmızı üzüm, yaban mersini, böğürtlen de antioksidan içeriği güçlü meyvelerdir.

3- AVOKADO

Salatanın üzerine ekleyeceğiniz birkaç dilim avokado, C ve E vitamini deposu. Cildin elastikiyeti ve kollajen tabakanın korunmasında yarar sağlar ve ciltteki lekelerin yok olmasına yardımcı olur.

4- YUMURTA

Protein oranı ve içerdiği vitaminler, mineraller sayesinde yumurta, hücrelerin canlı kalması ve düzenli olarak yenilenmesi için gerekli ortamı yaratıyor.

5-YEŞİL ÇAY

Zengin antioksidan içeriği ile cildin hızlı yaşlanmasında neden olan serbest radikallere karşı vücudu korur. Yeşil çay gibi beyaz çay da antioksidan açısından zengindir. Çay tüketiminin yanında hem cildiniz hem de genel sağlığınız için gerekli olan su tüketimini unutmayın!

6-HAVUÇ

Beta karoten içeriği ile cildinize ulaşan zararlı ultraviyole ışınları uzaklaştırır ve pürüzsüz bir cilde sahip olmanızı sağlar.


Sağlıklı bir cilt için sağlıklı beslenin :)

Diyetisyen Selvi Akman

30 Eylül 2016 Cuma

MEDİKAL ESTETİKTE FRAKSİYONEL LAZER UYGULAMALARI

Medikal estetik alanında farklı amaçlara yönelik kullanılan lazer tedavi yöntemleri arasında
“Fraksiyonel Lazer” in etkili ablasyon özelliği nedeniyle cilt yenilemede değeri ayrıdır. Fraksiyonel lazerler, tedavi edici etkisi yüksek yan etkisi düşük olmaları sebebiyle, en çok tercih edilen ameliyatsız cilt yenileme uygulamaları arasındadır.


Cilt yenilemede kullanılan fraksiyonel lazer, ciltte mikro düzeyde kolonlar açarlar (9*9 )
Termal hasar oluşan bölgeye canlı hücreler göç ederek buradaki onarım mekanizmasını uyarırlar ve cilt altında yeni kollajen üretimi başlar.Tedavi sonrası kollajen yapımı birinci-üçüncü aydan itibaren başlar. 


Fraksiyonel lazer;

  • Sivilce izi(derin-yüzeyel)
  • Yara izleri (skar-nedbe-keloid-fibrozis) 
  • Cilt lekeleri (keratoz-melasma-güneş lekesi)
  • Derin kırışıklıkları
  • Cilt sarkmaları (gıdı-kol altı vb)
  • Göz kapakları
  • Çatlak tedavisi
  • Genital bölge estetiğinde      



öncelikli tercih edilen tedavi yöntemlerdendir.

Erb-Yag Lazer uygulamaları kullanılan başlığa,dalga boyuna,derinlik ve spot size (alan nokta çapı) etki mekanizmaları farklılık gösterir. Ciltte kullanılan fraksiyonel uygulamalarında tedaviyi “seçici termal etki”, “yüzeysel” ,”orta derece ” “derin” “smooth mode” gibi  farklı gruplandırabiliriz.

Örneğin; Erb-Yag azer teknolojisi ile uygulanan “Light peel” kontrollü hasarlama (mozaik tarama) mekanizması ile ciltte yerleşik epidermal lekeleri yok ederek,kollajen ve epitel dokunun yenilenerek iyileşmesini,cildin bir hafta sonrasında pürüzsüz bir görünüme kavuşmasını sağlar.


Fraksiyonel lazer ciltte soyucu etki yapmaz. Işınlar fraksiyonel olarak çoklu nokta çapında ve hüzmeler halinde deriden geçerek derinde faydalı ısı hasarı yaratmaktadırlar. 
Güçlü olmasına karşın fraksiyonel özelliği sayesinde kimyasal peeling (soyma) ve Vermabrazyon işşlemlerine göre çok daha kontrollü ve kesin, uygulama sonrası iyileşme hızı çok yüksek ve iyileşme süresi kısadır.


Fraksiyonel lazer uygulama sonrası,  cilt altı kollajen dokularda kısalma meydana gelir. İlk
1 - 3 aylık süreçten itibaren cilt altında yeni kollajen oluşumu ve cilt altı bağ dokusunda yeniden düzenlenme(rejuvenasyon) meydana gelir.  Tedavi sonrası ,ciltte gerilme, cilt üzerindeki pürüzlerde, lekelerde ve izlerde yüksek düzeyde azalma,gözeneklerde daralma ile “cilt gençleşmesi” gerçekleşir . 


Seans uygulama aralıkları 1,5  -3 ay arasıdır. Leke ve cilt yenilemede 2-3 seans yeterli olmakla birlikte, derin akne skarları (sivilce izleri ) yara-keloid izlerinde tam tedavi sağlanması için 3-5 seans gerektiği olmaktadır.


Fraksiyonel lazer uygulama öncesinde hastalara lokal anestezik kremler uygulanır. Uygulama esnasında hafif yanma ve acı hissi oluşur. 3-7 gün içinde iyileşme süreci tamamlanır. İlk 3 gün cildin suyla teması ve direkt güneşe maruziyet istenmez. Kabuklanma ve gerginliği hafifletmek amacıyla işlemi uygulayan hekim tarafından önerilen nemlendirici ve doku iyileştirici kremler ile güneş koruyucu kullanılır.



  Dr.Pelin Taşkıran

  Medikal Estetik Hekimi

1 Eylül 2016 Perşembe

KURBAN BAYRAMINDA BESLENME


Akrabaların ve dostların bir araya geldiği bayram tatilleri birçok kişinin beslenme düzenini değiştiriyor. Değişen beslenme alışkanlıklarımız sonrasında geri dönüşümü zor olan hasarlara yol açabilir. Özellikle kurban bayramında et miktarının yanı sıra tatlı, şeker ve çikolata tüketimi sindirim ve boşaltım sisteminde önemli rahatsızlıklara sebep olabilir. Bu nedenle kalp damar hastalığı, şeker hastalığı ve yüksek tansiyonu olan kişiler bayramlarda yediklerine ve içtiklerine dikkat etmeleri gerekiyor.

Peki, Kırmızı eti nasıl tüketmeliyiz?

Sağlıklı et tüketimi için veteriner kontrolü yapılan hayvanın etini tercih ediniz. Kurbanda kesilen hayvanın eti yeterince dinlendirilmeden tüketildiği için sindirimde zorluğa yol açar. Bu nedenle kurban eti en az 24 saat buzdolabında dinlendirildikten sonra tüketilmelidir. İlk gün kurban eti yerine bayram öncesi alınan yağsız veya az yağlı et tüketilmelidir.

Kırmızı eti nasıl saklamalıyız?

Etler çok çabuk bozulabilen riskli besinlerdir. Bu nedenle korunması ve saklanması sağlığınız açısından önemlidir. Etler küçük parçalara ayrılarak buzdolabı poşetine konulmalı ve buzdolabının buzluk kısmında veya derin dondurucuda saklanmalıdır. Bu şekilde saklanan etler buzlukta -2 derecede birkaç hafta, derin dondurucuda ise -18 derecede uzun süre saklanabilir. Etler tüketileceği zaman oda ısısında açık bırakılacak şekilde değil, yine buzdolabının alt bölmesinde çözünmesi sağlanmalıdır.

Kurban Bayramında Nasıl Beslenmeliyiz?

Güne hafif bir kahvaltı ile başlayınız.

Gün içinde kırmızı et tüketilebileceği için yumurta yerine az yağlı peynir tüketilmelidir. Kahvaltınızda mutlaka domates, salatalık, yeşil biber, maydanoz , dereotu, taze nane gibi besinleri tüketmeyi ihmal etmeyiniz. Tatlı tüketimi olarak bal, reçel yerine taze veya kuru meyve tercih ediniz.

Ara öğünleri atlamayınız.

Bir sonraki öğünde fazla miktarda yemeyi önlemek ve gün içerisinde kan şekeri dengesini sağlamak için sağlıklı ara öğünler yapınız. Böylece bayram ziyaretlerinde ikram edilen tatlı ve çikolata tüketimini kontrol edebilirsiniz. En iyi ara öğün seçenekleri olarak taze veya kuru meyve, az yağlı süt, yoğurt, kepekli grissini tüketiniz.

Kızartmalar yerine haşlama veya ızgara et tercih ediniz.

Bayramda tüketilen et miktarının yanı sıra pişirme yöntemlerine de dikkat ediniz. Etlerin pişirilmesinde haşlama veya ızgara gibi yöntemler tercih edilmeli, özellikle ızgara et pişirilmesinde et ile ateş arasındaki mesafe olacak şekilde etler pişirilmelidir. Etli sebze yemekleri kendi yağı ile pişirilmeli, ilave yağ eklenmemelidir.

Sebze ve meyve tüketmeyi unutmayınız.

Kurban bayramında fazla miktarda et ve şeker tüketilmesinden dolayı sebze ve meyve tüketimi ihmal edilmektedir. Özellikle akşam yemeğinde zeytinyağlı sebze yemeği veya salata ile birlikte yoğurt tüketiniz. Demirden zengin olan kırmızı et yanında C vitamini içeren sebze ve meyve ile birlikte tüketilirse demir emilimi artmaktadır.

Tatlı tüketimine dikkat ediniz.

Bayramlarda artan tatlı tüketimi ile birlikte sindirim sistemi problemleri ve kısa sürede hızlı kilo alımları olmaktadır. Bu nedenle tatlı tercihlerinizi sütlü, meyveli tatlılardan yana kullanınız. Şerbetli tatlı tüketiminde porsiyon küçültmeye gitmelisiniz.
Su içmeyi unutmayınız.

İkram edilen çay, kahve gibi içecekler suyun yerini tutmamaktadır. Günde en az 8-10 bardak su içilmelidir. Asitli, gazlı içeceklere hayır denilebilmelidir.

Yürüyüş yapmayı ihmal etmeyiniz.

Bayram boyunca metabolizmanın düzeli çalışması için günde en az 30 dakika yürüyüş yapınız.

Sağlıklı bayramlar :)

Diyetisyen Selvi Akman






31 Ağustos 2016 Çarşamba

SONBAHARA PÜRÜZSÜZ BİR CİLTLE GİRMEYE NE DERSİNİZ?

Güneşin zararlı ışınları,sigara,ilaçlar gibi çevresel stres faktörlerinin ya da yanlış kozmetik ürün kullanımının etkisiyle cildinizde oluşan lekelerin ve yaz aylarında nem kaybına bağlı gelişen kırışıklıkların gündeme geldiği sonbaharda, cildinizin temel sağlığına, doğal ışıltısına kavuşmasını sağlayacak lazer yenileme ve hydra-mezoterapi tedavi protokolleri ile pürüzsüz bir cilde sahip olabilirsiniz.


Yüzeyelleşen kılcallar, melanin pigmentinin aktivasyonu ve lokal birikimi ile oluşan lekelerin barındığı cildin epidermis (yüzeyel) tabakasını yenileyen, eş zamanlı kontrollü bir dermal (derin tabaka) yarar ile cildin yenilenmesini ve sıkılaşmasını sağlayan, kollajen ve elastin üretimini tetikleyen 4D rejuvenasyon tedavi protokolleri sayesinde yerleşik, derin ve koyu pigmentasyon lekelerinin, güneşin yarattığı yeni olumsuz (fotoaging) etkilerin ortadan kaldırılabilmesi klinik şartlarında mümkün olmaktadır.
Erb-Yag Lazer teknolojisi ile gerçekleştirilen “light peel” ve medium peel” uygulamaları cilt dokusunu yenilemek, Qswitched Nd-Yag teknolojisi kullanılarak uygulanan "Laser Skin Toning" tekniği cilt tonunu dengelemek, gençlik ve canlılık kazandırmak için kullanılan klinik medikal lazer tedavilerin temelini oluşturmaktadır.


Gelişen lazer teknolojileri sayesinde cildin yüzeyden derine tüm katmanlarına ulaşarak doku onarımını ve yeni bir cilt oluşumunu sağlamak mümkün olabilmektedir.
Kimyasal peelinglerin ve benzeri cilt bakım işlemlerinin ulaşamadığı derinliğe, güvenli ve kontrollü bir şekilde ulaşıp etki sağladığı için cildin ph dengesini bozmadan onararak hızlı ve başarılı sonuclar elde edilebilmektedir.
 Tedavi bölgesindeki ciltte gözle görülür iyileşme kısa sürede sağlanmakta,kombin tedavi protokolleri ile pigment ve vasküler lezyonlar, sivilce ve yara izlerinin görünümü hızla azalmaktadır .

Melasma,enflamasyona bağlı hiperpigmentasyon ve diğer pigment artışı ile oluşan cilt problemlerinde (Güneş  lekeleri,ilaçların yan etkisine bağlı lekeler,epilasyon sonrası oluşan lekeler) #Lightoceane içeren preperatlar ile mezoterapi uygulamaları tedavi protokollerine eklenir. Cilt lekeleri azalırken bir yandan kollajen üretimi artarak cildin sıkılaşması sağlanır.


DAHA ÇOK HYALURONİK ASİT, DAHA GENÇ VE IŞILTILI BİR CİLT 

Yaz güneşinin kuruttuğu cildiniz Hyaluronik Asit (HA) bazlı, bitki kök hücre deriveleri içeren  Mezoterapi tedavileri ve medikal cilt bakımları ile nemini geri kazanarak daha sağlıklı, ışıltılı ve capcanlı bir görünüm kazanabilir.
Cilt altına (intradermal) ince iğne uçlu özel enjektörler yardımıyla uygulanan Hyaluronik asit , ciltteki hacim kaybını restore ederek ,ince çizgileri gidermek , derin katlantıları doldurmak ve yaşlandıkça yer çekimine bağlı oluşan "yorgun ve mutsuz" görünümü düzeltmek amacıyla mezoterapi tedavi protokolleriyle birlikte uygulanır.
Hyaluronik Asit (HA) cildin dermis tabakasında bulunduğu alanda molekül çapının yaklaşık 1000 (bin) katı kadar su tutarak cildin gerginliğini ve ışıltısını sağlama potansiyeline sahiptir.
Dudak çevresi, kaş arası,alın, malar bölge (elmacık kemikleri) ,yüz ovali, çene ucu, dekolte ve el üstünde klinik şartlarda ve işin ehli hekimler tarafından güvenle uygulanabilen HA deriveleri , Aquashine (cilt altı vitamin enjeksiyonları) ile birlikte cildin temel sağlığını ve bakımını sağlamada uygulaan altın standart tedaviler arasında yer almaktadır.

Dr.Pelin Taşkıran
Medikal Estetik Hekimi

SONBAHARA PÜRÜZSÜZ BİR CİLTLE GİRMEYE NE DERSİNİZ?

Güneşin zararlı ışınları,sigara,ilaçlar gibi çevresel stres faktörlerinin ya da yanlış kozmetik ürün kullanımının etkisiyle cildinizde oluşan lekelerin ve yaz aylarında nem kaybına bağlı gelişen kırışıklıkların gündeme geldiği sonbaharda, cildinizin temel sağlığına, doğal ışıltısına kavuşmasını sağlayacak lazer yenileme ve hydra-mezoterapi tedavi protokolleri ile pürüzsüz bir cilde sahip olabilirsiniz.

Yüzeyelleşen kılcallar, melanin pigmentinin aktivasyonu ve lokal birikimi ile oluşan lekelerin barındığı cildin epidermis (yüzeyel) tabakasını yenileyen, eş zamanlı kontrollü bir dermal (derin tabaka) yarar ile cildin yenilenmesini ve sıkılaşmasını sağlayan, kollajen ve elastin üretimini tetikleyen 4D rejuvenasyon tedavi protokolleri sayesinde yerleşik, derin ve koyu pigmentasyon lekelerinin, güneşin yarattığı yeni olumsuz (fotoaging) etkilerin ortadan kaldırılabilmesi klinik şartlarında mümkün olmaktadır.

Erb-Yag Lazer teknolojisi ile gerçekleştirilen “light peel” ve medium peel” uygulamaları cilt dokusunu yenilemek, Qswitched Nd-Yag teknolojisi kullanılarak uygulanan "Laser Skin Toning" tekniği cilt tonunu dengelemek, gençlik ve canlılık kazandırmak için kullanılan klinik medikal lazer tedavilerin temelini oluşturmaktadır.


Gelişen lazer teknolojileri sayesinde cildin yüzeyden derine tüm katmanlarına ulaşarak doku onarımını ve yeni bir cilt oluşumunu sağlamak mümkün olabilmektedir.
Kimyasal peelinglerin ve benzeri cilt bakım işlemlerinin ulaşamadığı derinliğe, güvenli ve kontrollü bir şekilde ulaşıp etki sağladığı için cildin ph dengesini bozmadan onararak hızlı ve başarılı sonuclar elde edilebilmektedir.
 Tedavi bölgesindeki ciltte gözle görülür iyileşme kısa sürede sağlanmakta,kombin tedavi protokolleri ile pigment ve vasküler lezyonlar, sivilce ve yara izlerinin görünümü hızla azalmaktadır .

Melasma,enflamasyona bağlı hiperpigmentasyon ve diğer pigment artışı ile oluşan cilt problemlerinde (Güneş  lekeleri,ilaçların yan etkisine bağlı lekeler,epilasyon sonrası oluşan lekeler) #Lightoceane içeren preperatlar ile mezoterapi uygulamaları tedavi protokollerine eklenir. Cilt lekeleri azalırken bir yandan kollajen üretimi artarak cildin sıkılaşması sağlanır.


DAHA ÇOK HYALURONİK ASİT, DAHA GENÇ VE IŞILTILI BİR CİLT 

Yaz güneşinin kuruttuğu cildiniz Hyaluronik Asit (HA) bazlı, bitki kök hücre deriveleri içeren  Mezoterapi tedavileri ve medikal cilt bakımları ile nemini geri kazanarak daha sağlıklı, ışıltılı ve capcanlı bir görünüm kazanabilir.

Cilt altına (intradermal) ince iğne uçlu özel enjektörler yardımıyla uygulanan Hyaluronik asit , ciltteki hacim kaybını restore ederek ,ince çizgileri gidermek , derin katlantıları doldurmak ve yaşlandıkça yer çekimine bağlı oluşan "yorgun ve mutsuz" görünümü düzeltmek amacıyla mezoterapi tedavi protokolleriyle birlikte uygulanır.

Hyaluronik Asit (HA) cildin dermis tabakasında bulunduğu alanda molekül çapının yaklaşık 1000 (bin) katı kadar su tutarak cildin gerginliğini ve ışıltısını sağlama potansiyeline sahiptir.
Dudak çevresi, kaş arası,alın, malar bölge (elmacık kemikleri) ,yüz ovali, çene ucu, dekolte ve el üstünde klinik şartlarda ve işin ehli hekimler tarafından güvenle uygulanabilen HA deriveleri , Aquashine (cilt altı vitamin enjeksiyonları) ile birlikte cildin temel sağlığını ve bakımını sağlamada uygulaan altın standart tedaviler arasında yer almaktadır.

Dr.Pelin Taşkıran
Medikal Estetik Hekimi

10 Ağustos 2016 Çarşamba

BÖLGESEL ZAYIFLAMADA TEDAVİ PROTOKOLLERİ


Günümüz kentli yaşam akışında hızlı ve düzensiz beslenme, hareketsizlik ve çevresel faktörlere (tarımsal ve hayvansal gıdaların üretim biçimi,saklama koşulları,koruyucu maddeler,allerjenler,içtiğimiz su,soluduğumuz hava vb) bağlı ortaya çıkan metabolik değişimler nedeniyle “kilo problemi” fiziksel ve psikolojik sağlığımızı etkileyerek yaşam kalitemizi bozmaya devam ediyor.
  
İçinde bulunduğumuz sıcak ve nemli bu yaz günlerinde danışanlarımızdan gelen sorular arasında “bölgesel zayıflama”öncelikli yer alıyor.
  Sağlıklı bölgesel zayıflamada metabolizmaya bütüncül yaklaşım ve olumsuz etmenleri ortadan kaldırmak, eş zamanlı gerçekleştirilen medikal estetik uygulamalar ile daha hızlı ve etkin sonuçlar elde etmek tedavimizin temeli.
   
Bölgesel zayıflama; yağ hücrelerinin parçalanması (lipoliz) ,kan ve lenf dolaşımının hızlandırılarak parçalanan yağ asitlerinin drenajının sağlanması,vücudun daha fazla oksijenlenlenmesi ile dokuların yenilenmesi esasına dayalı tedavi protokollerinden oluşur.

Aqualyx intralipoterapi ve lipoliz (cerrahisiz yağ parçalama işlemi) tedavisi ile bacak iç yanları,basen,karın çevresi ve sırt ,kollar,gıdı gibi bölgesel yağlanmalardan birkaç seansta kurtulmak, parçalanan yağ hücrelerinin vücuttan uzaklaştırılmasını LPG ve lenf drenaj-pressoterapi işlemleri ile kan ve lenf dolaşımının hızlandırılmasını, Karboksiterapi olarak adlandırılan bölgesel CO2 gazı verilerek dokuya daha fazla oksijen hücum etmesini , sıkılaşmasını sağlamak mümkün.

Aqualyx içerdiği safra asidleri (örn:desoksikolanik asit ) ile kullanımı son derece güvenli,yağ hücrelerini parçalama yeteneği olan bir maddedir. Bölgeye göre ince uçlu mezoterapi enjektörleri veya kanül yardımıyla yağ dokusuna homojen biçimde uygulanabilmektedir.

 AQUALYX tedavisinin avantajları:

                    İlk seanstan itibaren ölçülebilir incelme,
                    Az sayıda seans ile gerçekçi ve etkin sonuç
                    Cerrahi girişim olmadan ağrısız,dikişsiz uygulanması
                    Anestezi gereği olmaması


FDA belgeli tek endermoloji cihazı olan LPG uygulamasında cihazın hareketli başlıkları yardımıyla vücutta kan ve lenf drenajı sağlanır, yağ hücreleri harekete geçerek parçalanır ve idrar yoluyla vücuttan atılır.

“Lokal lipodistrofı’’ bilinen ismiyle Selülit; kan ve lenf dolaşımının bozulması nedeni ile yağ moleküllerinin dokularda düzensiz dağılımı ve su tutması neticesinde meydana gelen patolojik durumdur. Sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz, bol sıvı alımı tedavide önemli olsa da kafein,phosphocol,gluconate gibi etken maddeler içeren mezoterapi uygulamaları ile ciltte ve ciltaltı dokuda yer alan düzensiz portakal kabuğu görünümü ve çatlakların kesin tedavisi sağlanır.

Dr. Pelin TAŞKIRAN




SÜPER BESİN ÇÖREK OTU

Binlerce yıldır yaygın olarak kullanılmakta olan çörek otu ' kutsanmış tohum' olarak isimlendirilmektedir. Süper besin değerine sahip olan çörek otu; antioksidan, linoleik asit, oleik asit, kalsiyum, sodyum, potasyum, demir, çinko, bakır, magnezyum ve A, B, C vitaminlerince zengin bir besindir. Çörek otu içerisinde bulunan timokinon sayesinde birçok hastalık tedavisinde kullanılmaktadır.

Çörek otunun sağlık üzerine etkileri;
  • Antioksidan
  • Anti-iflamatuar
  • Anti Diyabetik
  • Antihipertansif
  • Antitümör

KALP DOSTU

Yapılan araştırmalara göre çörek otu kardiyovasküler hastalıklara neden olan kötü kolesterol (LDL) seviyesini düşürürken aynı zamanda kan basıncının düzenlenmesine yardımcı olur. Bilimsel çalışmalar bu besinin kalp hastalıklarına yol açan homosistein oranını düşürdüğünü söylemektedir.

KANSERE KARŞI KORUYUCUR

Çörek otu içeriğinde ki timokinon sayesinde kansere karşı koruyucudur. Antioksidan içeriği sayesinde çörek otu yağı tümör hücrelerinin küçülmesine yardımcı olmaktadır.

İNSÜLİN DİRENCİNİ DÜŞÜRÜR

Çörek otu tohumuyla yapılan çalışmalarda, çörek otu tohumunun hem hücre içi hem de hücre dışında anti diyabetik etkisi olduğu görülmüştür. Çörek otu glikozun hücrelere taşınmasını sağlayarak kan şekerini düşürür.

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRİR

Çörek otu bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlayarak enfeksiyonlara karşı vücudu korur. Çörek otu, obezitenin bağışıklık sistemi üzerindeki olumsuz etkilerini azaltacak doğal öldürücü hücre aktivitesini uyarmayı, T hücresi ve makrofaj aktivitesini içermektedir. Yapılan çalışmalar çörek otunun lenfosit hücre sayısını artırıcı etkisinin kullanılan doza bağlı olduğunu göstermektedir.

Vitamin ve mineral deposu olan bu muhteşem besinle tanışma vaktin gelmedi mi? :)

Diyetisyen Selvi Akman

6 Ağustos 2016 Cumartesi


KARABUĞDAYIN 5 FAYDASI

Buğday, pirinç ve arpa gibi tahıllardan farklı olan karabuğday kuzukulağıgillerden bir bitkidir. Geçmişi çok eskilere dayanan bir bitki olup Orta Asya kökenlidir. Ülkemiz de özellikle Konya bölgesinde yetiştirilmeye başlanmıştır.

Popülerliği ve tüketimi her geçen gün artan karabuğday, yüksek düzeyde protein, özellikle tahıllarda sınırlı miktarda bulunan lisin, diyet lifi, vitamin B1 ve E, mineraller ve linoleik asit gibi temel çoklu doymamış yağ asitlerini içermektedir.

Karabuğdayın besin içeriğinin yanı sıra sağlık üzerindeki etkileri:

ÇÖLYAK HASTALARI İÇİN KARABUĞDAY

Karabuğday proteinleri albumin ve globulin bakımından zengin iken glutelin ve prolamin içeriği bakımından fakirdir. Bu nedenle karabuğday gluten içermez. Gluten içermemesi ve yüksek protein içeriğinden dolayı çölyak hastalı için güvenli bir besindir.

KALP-DAMAR HASTALIKLARINI DESTEKLER

Karabuğday kandaki kötü kolesterolün ( LDL ) seviyesini düşürmeye yardımcı olarak kalp-damar hastalığı riskinizi azaltır. Aynı zamanda antioksidan özelliğinden dolayı kan damarlarında hasarı engeller.

TİP2 DİYABETİ RİSKİNİZİ AZALTIR

Karabuğday posa ve magnezyum içeriği sayesinde tip2 diyabetin önlenmesinde ve tedavi edilmesinde önemli bir etkisi vardır. Karabuğdayda yüksek düzeyde bulunan dirençli nişasta miktarı kan şekerinin kontrol edilmesine yardımcı olur.

OBEZİTE KARŞI KARABUĞDAY

Karabuğday yüksek lif ve protein içeriği sayesinde tokluk hissinin daha uzun sürmesini sağlar. Özellikle açlık duygusunu bastırması nedeniyle son yıllarda yapılan çalışmalarda diyette kullanıması büyük oranda artmıştır.

YÜKSEK ANTİOKSİDAN İÇERİĞİ

Özellikle yüksek rutin içeriğine sahip olan karabuğday yüksek antioksidan aktivitesi , fenolik asitler, flavonoidler, fitik asit, vitamin B1, B2 ve E, glutatyon, karotenoidler, fitosteroller içerir. Karabuğday zengin antioksidan içeriği ile kansere karşı koruyucudur. Aynı zamanda yüksek oranda bulunan fenolik bileşik tanenler enfeksiyon riskinizi azaltır.

 Faydalarını öğrendiğine göre bu harika besini salata ve çorbalarına eklemeye ne dersin? :)

Diyetisyen Selvi Akman

26 Mayıs 2016 Perşembe

SAĞLIKLI SAÇLAR İÇİN SAĞLIKLI BESLEN !






Herkes sağlıklı saçlara sahip olmak ister. Hormonal değişiklikler, stresli ve kaygılı dönemler, bazı hastalıklar ve düzensiz beslenme saçın zarar görmesine ve kaybına neden olur. Saçınızın daha dolgun ve parlak görünüme sahip olması için beslenmenizde olması gerekenler:

Demir , vücutta oksijen taşınımına yardımcı olduğu için vücudun depoladığı demir düzeyindeki eksiklik saçınızın dökülmesine sebep olabilir. Bu durum doğuştan var olabileceği gibi, ağır regl dönemleri veya demir bakımından zengin gıdaların tüketilmemesi ile ortaya çıkabilir. Saçınız dökülüyorsa kan testi ile demir düzeyinizi ölçtürünüz. Demir düzeyiniz düşükse her gün demir bakımından zengin olan gıdaları tükettiğinizde demir depolarınız düzenli olarak artar.
Demir bakımından zengin gıdalar : yağsız kırmızı et, karaciğer, derisiz tavuk, yumurta, bakliyat özellikle kuru fasulye ve nohut, tofu, yeşil yapraklı sebzelerdir. Bunları tüketirken yanında C vitamini içeren besinleri almayı unutmayınız. C vitamini hem demir emilimini kolaylaştırır hem de kan dolaşımının sağlıklı olmasını sağlar. Böylece saç köklerinin beslenmesine yardımcı olur. C vitamini içeren besinler: yeşil biber, portakal, mandalina, greyfurt, böğürtlen, patates, domates, muz, çilek ve yeşil yapraklı sebzelerdir.

Çinko, güçlü bir antioksidandır. Vücuttta bağışıklık sisteminin güçlenmesinde ve dokuların onarımında rol oynar. Beslenmesinde çinko içeren besinlere yer vermeyenlerde saç dökülmesi ve saç renginde değişiklik olarak belirtileri ortaya çıkar. İyi çinko kaynakları: yağsız kırmızı et, derisiz tavuk, balık, yumurta, tam tahıllı besinler, ceviz, badem, ay çekirdeği ve kuru fasulyedir.

Folik Asit, kan yapımı ve hücre fonksiyonları için gerekli bir vitamindir. Folik asit eksikliğinde saç hücrelerinin beslenmesi zorlaşır. Bu durum saçınızın zayıflamasına ve dökülmesine neden olur. En iyi folat kaynakları: koyu yeşil yapraklı sebzeleri, ıspanak, bezelye, baklagiller, tam tahıllı besinler, portakal, limon, çilek ve kirazdır. B12 vitamini eksikliği de saç dökülmelerine sebep olabilir. Yağsız kırmızı et, deniz ürünleri, yumurta ve süt ürünleri tüketerek B12 eksiklikleri tamalayabilirsiniz.

Biotin, folik asit, B12, pantotenik asit ve demirin kullanımını kolaylaştırır. Bu nedenle saçınız inceliyorsa sebebi biotin eksikliği olabilir. Ayrıca biotin eksikliği tırnak kırılmalarına yol açabilir. Saç köklerinizin daha iyi beslenmesi ve daha sağlıklı görünümlü saçlar için biotin bakımından zengin besinleri tüketiniz. İyi biotin kaynakları : yumurta, tam buğday, az yağlı peynir, balık, yağsız kırmızı et, derisiz tavuk, fıstık ve bademdir.

Omega-3, yeterli almadığınızda saç kökleriniz beslenemez ve saç kayıpları ortaya çıkabilir.
Omega -3 yağ asidi içeren besinler keten tohumu, ceviz, somon balığı, sardunya, tuna balığı ve semiz otudur. 


Diyetisyen Selvi Akman






25 Mayıs 2016 Çarşamba

Mimiklere bağlı (gülme-konuşma) burun ucunun aşağı çekilmesi nasıl önlenebilir?
Mimiklere bağlı olarak (konuşma, gülme sırasında) burun ucunu aşağıya doğru çeken kasın lokal BOTOKS uygulaması ile bloke edilmesi mümkündür.
Burun dolgusu uygulaması öncesi yapılan burun ucu botoks, istenilen estetik sonuca daha kolay ulaşmamızı sağlar.
Burun dolgusu, ameliyatsız estetik uygulamaları içerisinde yer alır. Genel anestezi gerektirmeyen bir işlemdir. Uygulama yaklaşık 10-15 dakika kadar sürer ve uygulama sonrasında günlük rutin yaşantınıza dönebilirsiniz, iyileşme süresine ihtiyaç duyulmaz.
Burun dolgusu uygulamalarında ne kullanılmaktadır?
Yüz dolgusu uygulamalarında olduğu gibi, burun dolgusu estetik amaçlı uygulamalarda kullanılan en yaygın ve en güvenilir hyaluronik asit türevlerinden oluşur. Ürünün kalıcılığı ve hasta güvenliğinin en üst düzeyde sağlanması için kliniğimizde en kaliteli hyaluronik asit türevi dolguları tercih etmekteyiz.
Burun dolgusu estetiğinin kalıcılığı ne kadar sürer?
Kullanılan dolgu türü ve miktarına, bireyin biyolojik süreçlerine bağlı olarak dolgunun kalıcılık süresi 9 - 18 ay arasında değişmektedir.
Bizim yapmış olduğumuz ameliyatsız burun estetiği uygulaması 10-15 dakika sürmektedir ve 18 ay kadar yapılan işlemin dayanıklılığı devam etmektedir. Dolgunun etkisi geçtikten sonra tekrar aynı uygulama yapılarak burun estetiği sonucu devam ettirilebilir.
 Burun dolgusu ile neler yapılabilir?
·         Burun ucu kaldırılır.
·         Burun asimetrisi düzeltilir.
·         Burun eğriliği tamamen giderilir veya hafifletilir.
·         Burun sırtı düzleştirilir.
·         Burun estetiği ameliyatı sonucu oluşan problemler giderilir.
·         Burun kanadı çukurları düzeltilir.

*Tüm bu uygulamalar ve diğer öncül işlemler için, hastanın detaylı ön muayenesi gereklidir.
Ameliyatsız Burun Estetiğinin Avantajları:
·         Genel anestezi gerektirmez, risk taşımaz.
·         İşlem süresi 10-15 dakika kadar sürer.
·         Ameliyat olmaktan kaçınan hastalar için ideal bir çözümdür.
·         İşlem sonrası ağrı olmaz.
·         Uygulama sonrasında günlük hayata devam edilir, iyileşme süreci için beklemek gerekmez.
·         Burun estetiği ameliyatlarına göre fiyatı oldukça uygundur.

Burun dolgusunun yan etkileri (komplikasyonları) nelerdir?
Yüze yapılan dolgu işlemlerinin tüm olası yan etkileri burun dolgusu için de geçerlidir. Deri altı kanama, ekimoz, enfeksiyon, granülom oluşumu, alerjik reaksiyon bu komplikasyonlar içerisinde yer alır.
Bu saydığımız komplikasyonların oranları yok denecek kadar azdır. Burun dolgusu işleminin istediğiniz sonuçta çıkması için uygulamanın klinik şartlarda ve aynı zamanda, burun anatomisi, burun estetiği konusunda tecrübeli uzman hekim tarafından gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Dr. Pelin TAŞKIRAN

13 Nisan 2016 Çarşamba

TATLI KRİZİ İÇİN TATLI DOZLAR


   

Diyet yapıyorsunuz ve canınız tatlı çekiyorsa korkmayın! Peki bu tatlı krizlerini nasıl kontrol altına alabilirsiniz? Tatlı ihtiyacınızın arttığı bu durumlarda öncelikle sakin olunuz ve diyet programınızda ani değişiklikler yapmak yerine tatlı dozlarla bunu kontrol ediniz. 


Kriz anında tüketebileceğiniz 7 tatlı doz:

1-Taze meyveler, kuru kayısı, kuru incir, hurma, kuru erik gibi tatlı ama sağlıklı atıştırmalıklara tercih ediniz.
2-Tatlıdan alacağınız kaloriyi azaltmak ve daha az miktarda tatlı tüketmek için kuru meyve, kuru yemiş ve tarçını blenderdan geçiriniz ve top şeklini veriniz. Bir top şeklinde light sütünüzle beraber tüketebilirsiniz.
3-İstediğiniz bir meyveyi küp küp kestikten sonra tarçına bulayıp fırında pişirerek yiyebilirsiniz.
4- Sevdiğiniz meyveyi çöp şişe geçirerek, eritilmiş bitter çikolataya batırınız ve buzdolabının buzluk kısmında donmaya bırakınız. Ara öğün saatinizde ½ porsiyon meyve olarak tüketiniz.
5- Light yoğurdun üzerine tarçın serpebilirsiniz. Hatta isterseniz taze veya kuru meyveleri ve kuru yemişleri karıştırınız.
6-Çikolata tüketmek istiyorsanız kesinlikle bitter çikolata tercih ediniz. Light sütlü kafeinsiz kahve ve iki küçük kare bitter çikolata ile tatlı ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz.
7- Hamur tatlıları yerine meyveli ve sütlü tatlıları tercih etmeniz size yaklaşık 200 kalori kazandırır.

Diyetisyen Selvi Akman 





METABOLİZMANIZ YAVAŞ MI ÇALIŞIYOR?


Metabolizma hızı yaşa, cinsiyete, kas yoğunluğuna, vücudundaki yağ miktarına ve egzersiz yapma durumuna göre değişebilir. Kilo vermek için metabolizmayı hızlandırmak gerekir. 
Peki , metabolizmayı hızlandıran etkenler nelerdir?

1- Güne mutlaka iyi bir kahvaltıyla başlayınız. Kahvaltı yapmanız metabolizmanızı % 15-20 oranında artırmaya yardımcı olacaktır. ' Uyanınca bir şey yiyemiyorum' veya 'zamanım yok' diyorsanız bir bardak süt içiniz, meyve veya 1 avuç kuru yemiş yiyiniz, metabolizmanız çalışmaya başlasın, sonra kahvaltınızı yaparsınız.

2- Vücudun susuz kalması metabolizmanızı yavaşlatır. Çay, yeşil çay ve kahve içmek metabolizmanızın hızlanmasını sağlar ancak bu içecekler su yerine tüketilmemelidir. Her gün vücudunuzun ihtiyacını karşılayacak yeterli miktarda su tüketiniz. Eğer su içmekte zorlanıyorsanız günlük içeceğiniz su içine taze nane yaprakları, çubuk tarçın, elma ya da limon ekleyerek suyunuzu tatlandırabilirsiniz.

3- Öğün atlamanız ve uzun süre aç kalmanız durumunda metabolizmanız daha yavaş çalışır. Bunun için öğünlerinizi az az ve sık sık tüketiniz. Günlük planınıza göre düzenleyeceğiniz ara öğünler kan şekerinizi dengeler, böylelikle iştahınızı kontrol edebilirsiniz.

4- Metabolizmanızı hızlandırmak için öğünlerinizin bir tanesinde yağsız dana eti, hindi, balık, tavuk, yumurta, süt, yoğurt gibi protein tüketiniz. Diyetinizde düzenli kalsiyum içeren yiyeceklerin alınması, metabolizmanızı hızlandırır. Bu nedenle beslenmenizde süt ve yoğurt tüketimine özen gösteriniz.

5- Diyetinizde düşük glisemik indeksli besinlere yer veriniz. Beyaz ekmek, beyaz pirinç, patates, mısır gevreği gibi besinlerin yerine tam tahıllı ekmek ve tam buğday ekmeği tercih ediniz.

6- Yemeklerinize ilave edeceğiniz kırmızı biber, sarımsak, zencefil ve hardal tohumu metabolizmanızı hızlandırmaya yardımcı olur.


7- Düzenli egzersiz yaparak metabolizmanızı hızlandırabilirsiniz. Uykusuzluk metabolizmanızı yavaşlatır. Bu nedenle günde 7-8 saat uyumaya özen gösteriniz.  

Diyetisyen Selvi Akman 

OBEZİTE CERRAHİ SONRASI BESLENME




Obezite cerrahi sonrası doğru beslenme alışkanlığı kazanmak için 9 ipucu :

1-Besinleri küçük parçalar halinde yavaş yavaş tüketin!
Besinlerin iyi çiğnenmesi ile küçük parçalara ayrılması sindirim işlemini kolaylaştırır. Bu nedenle her besin en az 20-25 kez çiğnenmelidir. Küçük boyutlu çatal ve kaşık kullanımı yavaş ve fazla çiğneyerek yemek yemenizi sağlar.


2-Porsiyon kontrolü yapın!
Küçük porsiyonlu tabaklar ile fazladan besin tüketmemiş olursunuz. Yiyeceklerin birer porsiyon miktarlarını öğrenene kadar, besinleri tartmak için mutfak terazisi kullanabilirsiniz.

3-Doygunluk hissi oluştuğunda yemeğe ara verin!
Kendinizi fazla yemek yemeğe zorlama zamanla midenin genişlemesine ve kusmaya neden olabilir. Tokluk hissi oluştuğunda yeme işlemi bırakılmalıdır.

4-Günde 3 ana öğün ve 3 ara öğün şeklinde beslenin!
Mide hacminin küçülmesi ile midenin aşırı doluluğunu engellemek için az ve sık beslenme önerilir. Günde 4 saatten daha fazla aç kalmamak hızlı ve çok yemek yemenizi önler.

5-Yemek sırasında sıvı tüketmeyin!
Sıvı ve katı besinlerin birlikte tüketilmesi mide bulantısı ve şişkinliğe neden olabilir. Bu nedenle sıvıları yemeklerden yarım saat önce veya yarım saat sonra tüketmelisiniz.

6-Yudumlar arasında 1-2 dakika bekleyin!
Her gün en az 6-8 bardak sıvı tüketiniz. Hazır meyve suları, kafeinli ve karbonatlı içecekleri ( soda, kola, gazoz ) tercih etmeyiniz.

7-Yağ ve şeker içeriği yüksek besinleri tüketmekten kaçının!
Enerji içeriği yüksek olan bu besinler vücut ağırlık kaybını yavaşlatırlar. Ayrıca bu tür besinler Dumping Sendromuna neden olabilir. Tüketeceğiniz besinlerin yağ içeriğinin düşük olmasına ve şekersiz olmasına dikkat ediniz.

8-Her öğünde proteinler!
Her öğünde protein kaynağı olan besinler ilk olarak tüketilmelidir. Günde en az 60-80 gram protein almalısınız.

9-Her gün fiziksel aktivite yapın!
Günde en az 30 dakika boyunca yürüyüş tercih edilebilir.

Diyetisyen Selvi Akman 

12 Nisan 2016 Salı

DÖVME SİLME TEDAVİSİ İLE İLGİLİ MERAK EDİLENLER

Dövme, günümüzde özellikle genç kuşağın oldukça önem verdiği bir uygulama haline geldi. Fakat zaman içerisinde büyük bir keyifle yaptırdığımız bu dövmelerden sıkılabiliyoruz. Akabinde ya bu dövmelerin tamamen silinmesini tercih ediyoruz ya da varolan dövmeyi revize ederek yeni bir görünüm kazandırıyoruz.

Renkli ya da siyah tüm dövmeleri, Q anahtarlı lazerler aracılığıyla silebiliyoruz.


Lazer ışınları boya partiküllerine ulaştıdığı enerjiyle, bu partiküllerin parçalanarak ufalanmalarına sebep olurlar. Parçalanan bu dövme pigmentleri de bağışıklık sistemimiz tarafından dışarıya atılır. Vücudumuzdaki akyuvarlar bu boya kırıntılarını bölgeden uzaklaştırarak her seansta dövmenin renginin belirli oranlarda açılmasına sebep olurlar.

Dövme silme tedavisinde başarı, kişinin kaç seans gelmesi gerektiği, dövmenin derinliği, rengi, boyutu, profesyonel dövme olup olmaması ve uygulama üzerinden ne kadar zaman geçtiği ile ilgilidir. Bu nedenle, tedavi için kesin seans sayısı verilememektedir. Dövmede kullanılan boyaların kalitesi de tedavinin sonucunu etkilemektedir. Vücudun daha kolay dışarı atabileceği boyalar daha kolay çözünen boyalardır.
Bazı dövme renklerinde başarı oldukça yüksekken (siyah, lacivert, kırmızı), bazılarında başarı daha düşüktür (yeşil, açık mavi, sarı). Tedavi başarısı dövmenin yapıldığı bölgeye göre değişmektedir. Vücutta merkeze yakın alanlarda tedavi daha başarılıyken, el sırtı, ayak bileği gibi distal alanlarda başarı oranı daha düşüktür. Tedavi başarısını etkileyen bir diğer faktör dövmenin yaşıdır. Bir yıldan daha önce yaptırılmış dövmelerde başarı oranı daha düşüktür. Uzun süre önce yapılmış dövmeler tedaviye daha iyi yanıt verirler.

Lazerle Dövme Silme uygulaması; genel anestezi gerektirmeyen bir işlemdir. İşlemin yapıılacağa bölgeye lokal anestezik kremler ya da lokal anestezi iğneleri uygulanması yeterli olmaktadır. Seans araları 6-8 hafta kadardır. Daha erken yapılan seansların fayda sağlamadığı saptanmıştır.

İşlem sonrasında uygulama alanında ortaya çıkan kızarıklık ve ödem, birkaç gün içinde kendini kabuklanma olarak gösterir. Uygulama sonrasında birkaç saat sürebilen yanma olabilir fakat bu yanma geçicidir. Deri, 7-10 gün içerisinde iyileşme göstermektedir. Nadir olarak uygulama alanında içi sıvı dolu baloncuklar oluşabilir. Yine çok nadir olarak bazı dövme boyaları silinirken geçici alerjik reaksiyon gelişebilir. Uygulama sonrasında epitelizan kremlerin kullanılmasını önermekteyiz. Lazerle dövme tedavilerinin büyük bir çoğunluğunda kalıcı bir lekelenme veya iz gelişmemektedir. 

Yeni başlangıçlar için her zaman OTA Poliklinik’e bekleriz. Tüm görüşmelerimiz ücretsizdir. Görüşmek üzere…


Dr. Pelin TAŞKIRAN